Cumartesi , 27 Nisan 2024

180 YILDIR ÖZGÜR OLAMAYAN GAZETECİLERİN GÜNÜNÜ KUTLUYORUZ

   Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın daveti ile Tekirdağ’a gelen ve Yılmaz İçöz Sahnesi’nde “Çalışan Gazeteciler ve Özgürlükleri” konulu konferans veren Oktay Ekşi; İlk Özel Gazete’nin çıktığı 1840 yılından bu yana özgürce gazetecilik yapılamadığını ve o günden bu yana gazetecilerle ilgili çıkan yasaları anlattı. Ekşi konuşmasını “Gerçeğimiz bu; 10 Ocak’ın T.C. tarihinde çalışan gazeteciler bayramı olma ihtimalini yakın bir zamanda mümkün olduğunu, üzgünüm ama görmüyorum” diyerek bitirdi.  

     Basının içinde 60 yıldır görev yapan Oktay Ekşi’nin Büyükşehir Belediyesi’nin davetlisi olarak Tekirdağ’a geldi. Yılmaz İçöz Sahnesi’nde “Çalışan Gazeteciler ve özgürlükleri” konulu konferans verdi. Konferans Oktay Ekşi’nin özgeçmişinin okunması ve kürsüye daveti ile başladı. Oktay Ekşi davet edildiği kürsüde gazeteciliğe başladığı günlerde yaşadığı bir olayı anlatarak konuşmasına başladı.

     Ekşi’nin “çalışan Gazeteciler Günü ve Özgürlükleri” konulu konferansına: “Sizlerle beraber olmak benim için; mutluluk verici, onur verici bir durum. İmkânı sağlayan dostlara içtenlikle teşekkür ederim. Bugün 10 Ocak; gazeteciler dünyasında hayli uzun süreyle “Gazeteciler Bayramı” olarak kutlanan bir gündü. Türkiye Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanları artık 10 Ocak’ın bayram olarak kutlanmayacağını söylediler. Buraya mim koyalım. Böyle bir değeli günün bayram olarak kutlanmasından vazgeçiyorsak hepimizin bunun üzerinde bir parça düşünmemiz gerek. Bugüne kadar bayram olarak kutlanan bugün neden kutlanmıyor? Bizim birde 24 Temmuz’umuz var. Sansürün kaldırılışının bayramı olarak kutluyorduk. Artık onu da unuttuk. Bugün 10 Ocak; çalışan değil çalışamayan daha doğrusu çalıştırılmayan gazeteciler günü olarak idrak ediyor isek onun üzerinde düşünmemiz gerekir” diyerek başladı.

     Konuşmasının bu bölümünde Anka Ajansı’nda ki anısını ve Türkiye’nin gazeteciler dünyası ile ilgili görüşünü aktardıktan sonra konuşmasının devamında özetle şunları söyledi: “ Gazeteciliğe gireli 63 yıl bitmiş 64. yıla girmiş. İlk özel gazetenin çıktığı 1840 tarihini esas alırsanız; bugüne kadar süren ve maalesef hiç değişmemiş olan çok önemli bir problem; medya ile ilgilenen herkesin bilmesi, kabul etmesi gereken ciddi, gerçek ciddi problem; gazetecilerin sosyal güvenlikten mahrum olarak görev yapmaları veya gazetecilerin meslek platformunda hak ettikleri yerlere ulaşamadan sömürülmeleridir.

     Niçin böyle bir sorunu Türk Basını yaşamaktadır?

   Gazetecilik çok cazip bir meslektir. Ben; 10 kere dünyaya gelsem bir saniye bile düşünmeden gazeteciliği düşünürüm. Gazetecilik cazip meslektir. Neden caziptir? Birincisi; güç kazandırır. İkincisi; Gerçeklerle her gün karşı karşıya gelirsiniz. Her gün onlarla karşı karşıya gelmek, onları her gün insanlara ulaştırmak, fevkalade güzel bir husustur. Donanımlı, donanımsız gençleri çeker. Donanımlı gençler gazeteciliğe başladıktan sonra gerçeğin ulaştırılmasında engellerle karşılaşır, mutsuz olurlar. Gazeteciliğin; pratik, yalın gerçeği budur. İşte bu Ceride-i Havadis Gazetesi’nin çıktığı 1840 yılından bu yana değişmeyen gerçektir.

   Gazetecilerin arasında en yaygın olan hastalık; VEREM’dir. Gazeteciler yetersiz beslenme, kurşun zehirlenmesinden kısa sürede hasta olurlar öteki dünyaya göçer giderler. 52 yılında Demokrat Parti 5853 sayılı bir kanun çıkardı. Bu kanun sözde, bu istismarı, bu hazin tabloyu değiştirecekti. Kanun çıktı. Kanun uygulanmadı. Çünkü işverenler; sözleşme yapmaya yanaşmadılar. Uygulanmamasının bir nedeni de Demokrat Parti’nin gazeteciyi, çalışan gazeteciyi sevmeme gibi tuhaf bir huyu vardı. Sonra askeri müdahale oldu. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bu konuda bir hayli deneyim sahibiyiz. İnşallah bir daha böyle müdahalelerle karşılaşmayız.

     O zaman 1961 Anayasası çıktı. Bu bizim kazanımımız oldu. Milli Komite 4 Ocak tarihinde 212 sayılı yasayı çıkardı. 5853 sayılı yasayı değiştiren, gazetecilere kazanımlar getiren yasaydı. Ne getirdi? İşverene; çalışanlarına onların haklarını teslim edecek sözleşmeyi yapacaksın. 2. istesen de istemesen de askere giden gazeteciye terhis olana kadar maaşının yarısını, hapse girene maaşını vereceksin diyordu. Çalıştırdığın gazetecini kıdem hakkını tam olarak vereceksin. Bu kanun çıkınca 9 büyük gazetenin sahipleri bir araya geldiler. Zannettiler ki bu yasa; çalışanları bir araya getirecek, patronları da kapının dışında bırakacak. Bu patronlar bir araya gelerek “gazetelerimizi 3 gün kapatıyoruz” dedi. Bu protestoyu imzalayıp gerçekleştirdiler. Bu 180 senenin içinde gazete sahiplerinin bir araya gelip ortak hareket ettikleri başka örnek yok.

   İşverenlerimiz bunca yıl boyunca; hürriyetsizlikten hiç şikâyet etmemişlerdir. Siyasi iktidarı eleştirmemize kimse mani olmamalı dememişlerdir ama çalışan insanların hükümlülüklerini yerine getirme gündeme gelince; bu ortak kararı almış, uygulamışlardır. Gazete patronları bu kararı alınca gazeteciler birleşerek 3 gün gazete çıkardılar. Böylelikle işverenlere; gazetecilik görevinin halka haber vermek olduğunu anlattılar. 212 sayılı yasa çıktıktan sonra hakları teslim edilecekti. Çok üzgünüm ki öyle bir peri masalı Türkiye’de hayata geçmedi.

   Türkiye Cumhuriyeti devletini elinde şu anda kaç gazetecinin çalıştığı hakkında sağlıklı bir rakam yok. 2012 sonu itibariyle Çalışma Bakanlığı 102.000 gazeteci var diyor. Türkiye İstatistik Kurumu 2012 sonu itibariyle 67.000 küsur gazeteci var diyordu. 35.000’e yakın fark var devletin iki kurumu arasında, bu konuda ben çalışma yaptım. Benim çalışmam sonunda 80.000 civarında gazeteci olduğunu tespit ettim. Bugün de üç aşağı beş yukarı aynidir. Bugün 80.000 olarak baktığımız zaman 60.000 gazeteci sosyal güvencin dışında yapmaktadır. İşte biz; o günü kutlamaktayız.

   Türk Medyası’nın çözmeleri gereken en önemli sorun; istihdam sorunudur. Bugün medyanın çözmesi, gereken en önemli sorun istihdam değildir. İstihdam sorunu; özgürlük güvence olarak verilmezse, gazeteciliğin yükselme imkânı yoktur. Direnme şansı olamaz. Direnme şansı olmayan gazeteci de verimli gazetecilik yapamaz. Öyle bir şans sağlanmadığı sürece biz; 10 Ocak’ları bayram olarak kutlayamayız. Özgürce yazamadıkları, özgürlükleri sağlanmadığı sürece, verimli gazetecilik yapamayız. Bugün bir gazetede yayınlanan basın özgürlüğü resmini paylaşarak konuşmamı bitireceğim. Basın özgürlüğünde 180 ülke arasında Türkiye 149. sırada. 31 Gazeteci sırf iktidara muhalif oldukları için cezaevlerinde,1.200 gazeteci işsiz, 102 gazeteci şiddet gördü, Gerçeğimiz bu; 10 Ocak’ın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Çalışan Gazeteciler Bayramı olma ihtimalini yakın bir zamanda mümkün olduğunu üzgünüm ama görmüyorum.”

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

“ARKADAŞLARIMIZA SAHİP ÇIKMAYA DEVAM EDİYORUZ”

TMMOB Tekirdağ İl Koordinasyon Kurulu gezi direnişinin yıldönümünde gezi davasından hükümlü durumunda bulunanlara sahip çıkmak …

Bir yanıt yazın