Cuma , 19 Nisan 2024

Çağın Hastalığı ‘PANİK ATAK’

Uzm. Dr. Mehtap Yılmaz Bolat (Large)
Uzm. Dr. Mehtap Yılmaz Bolat

   Özel Tekirdağ Yaşam Hastanesi Psikiyatri Uzmanı Dr. Mehtap Yılmaz Bolat, panik atağın aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleriyle panik atak denildiğini, hastalarımızın çoğu zaman bu nöbetlere ‘kriz’ adını verirdiğini, panik atağın birdenbire başlayıp, giderek şiddetlenebileceğini ve 10 dakika içinde şiddeti en yoğun düzeye çıkabilir; çoğu zaman 10-30 dakika (seyrek olarak da 1 saate kadar) devam ettikten sonra kendiliğinden geçtiğini bildirdi.

   Bolat; hastalıkla ilgili şu bilgileri aktardı; ‘Panik bozukluk’ adını mitolojik bir tanrı olan ‘Pan’dan aldığını, Keçi ayaklı ve insan başlı bir yaratık olarak tasvir edilen Pan, aynı zamanda muzipliği ve eğlenmeyi de çok sever. Ormanda tüm canlılar huzur içinde dinlenip uyurlarken aniden ortaya çıkıp gürültü yapar ve onları korkutarak heyecan içinde kaçışmalarına neden olur. Panik Bozukluğa muzdarip olan kişilerde de bu ani korku ve heyecanlanma olduğundan, iki durumun benzerliğinden yola çıkılarak ‘panik atak’ terimi kullanılmaya başlanmıştır.

BELİRTİLERİ NELERDİR?

* Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma,

* Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması,

* Terleme,

* Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma,

* Soluğun kesilmesi,

* Baş dönmesi, sersemlik, düşecek ya da bayılacak gibi olma,

* Uyuşma ya da karıncalanma,

* Üşüme, ürperme ya da ateş basması,

* Bulantı ya da karın ağrısı,

* Titreme ya da sarsılma,

* Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme,

* Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu,

* Ölüm korkusu,

       Bir panik atağında bu belirtilerden en az 4 ya da daha fazlası bulunur. Dörtten daha az belirtinin görüldüğü ataklara ise Kısıtlı Panik Atağı adı verilir.

PANİK BOZUKLUĞU NASIL OLUŞUR?

     Bir Panik Atağın Seyri

     Hiçbir neden yokken birdenbire başlayan göğüs ağrısı, göğüste sıkışma, çarpıntı, nefes alamama, terleme, titreme, üşüme ya da ürperme, bazen de bulantı ya da karın ağrısı, baş dönmesi, dengesizlik; düşecek ya da bayı- lacakmış gibi olma, uyuşma yada karıncalanma gibi belirtiler, kişiyi dehşet içinde bıra- kır. O an ‘kalp krizi’ geçirdiğini ya ada felç geçirmekte olduğunu zannederek yoğun bir ‘ölüm korkusu’ ya da ‘felç olma korkusu’ yaşanır.

   Bazen de kişi başında bir tuhaflık, sersemlik, kendisini ya da çevresini garip ya da deği- şik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, ‘kontrolünü kaybetmeye’ ya da ‘çıldırmaya başladığını’ düşünerek kendisine ya da çevresindekilere zarar vermekten korkmaya başlar.

   Bu sorunu yaşayanlar büyük bir korku ve endişe ile yakınları tarafından en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene, çekilen film, EKG, BT ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz, oksijen verilerek ya da ‘sakinleş- tirici’ bir iğne yapılarak evine gönderilirler. Hastanın nesi olduğu sorulduğunda doktorlar ‘hiçbirşeyi yok’ ya da ‘stresten olmuş’ derler. Hasta o an biraz rahatlamakla birlikte, bir süre sonra yeni bir Panik Atağı ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve her yeni atak ile acil servislere taşınmaya başlar. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılmasına ve hiçbir olumsuz sonuç bulunmamasına rağmen hasta bir türlü iyileşemez; hatta kalbinde ya da beyninde kötü bir şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar.

   Bu nedenle başvurulan değişik doktorlarca defalarca muayene ve her seferinde yapılan incelemeler için dünya kadar para harcanmasına rağmen hastanın şikayetlerini açıklaya- bilecek herhangi bedensel bir hastalık saptanamaz. Bazen de yanlış tanı konularak hasta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından, tansiyon ve kalp ilacına ve vitamine kadar değişik ilaçlar ile tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü sonuç alınamaz.

   Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe hasta, ataklar arasındaki dönemde; gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir panik atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe ‘beklenti anksiyetesi’ adı verilir. Atakların çoğu kez belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artırır.

   Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip öl- me, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıl- dırma korkuları pekişir. Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten, kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi şeyler ile zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı da yoğun bir üzüntü duyarlar.

   Bir süre sonra ataklara ve atak sırasında gerçekleşeceğine inandıklarına ‘felaketler’e karşı bazı önlemler almaya ve kimi davranış- larını değiştirmeye başlarlar. Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içecekleden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol/madde/ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar. Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem olarak evdeki bütün bıçakları kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları; atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından korkan bayan hastaların sokağa çıkmak zorunda oldukları zaman, bayılıp yere düştüklerinde bacakları görülmesin diye pantolon giydikleri, baygınken çalınır diye takılarıno yanına alamadıkları, onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için üzerinde evinin, eşinin/ailesinin adresini telefon numarasını hatta tıbbi yardım için ulaşılabilmek üzere doktorun kartvizitini üzerlerinde taşıdıkları görülmektedir.

 Bu hastalar gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için; bütün günlerini hastane bahçelerinde ya da güzergahlarını muayenehane, eczane ve acil servis bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler.

   Hastaların % 60’ından fazlası, atakların geleceği yer de durumlardan kaçınmaya başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, taşıt araçlarına, asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere ya hiç giremez olurlar ya da ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler.

***

   Hastaların, yalnız başlarına Panik Atağı geleceğini zannetikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına Agorafobi adı verilir. Panik Bozukluğu psikiyatristler tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır. Öyle ki toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık 3-4’ü bu hastalığı ya daha önce geçirmişlerdir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadırlar. Genellikle ilk kez 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür.

PANİK BOZUKLUĞU NEDEN OLUŞUR?

 İlk bakışta insana şaşırtıcı gelse de bir köpek tarafından kovalanırken yaşanılanlarla panik atak arasında birçok benzerlik vardır. Ancak birinde belirgin bir neden ve tehdit unsuru (saldırgan bir köpek) varken, panik atakta, her zaman belirgin bir neden bulunmaz veya bu neden birçok insan için aslında stres yaratmayan, panik atak hastasının bireysel geçmişinde stresli olarak yaşadığı bir olayın tekrarlanmasından veya tekrar edebileceğinden endişe duymasından kaynaklanır. Bu nedenle panik atağın nedeninin her insanda var olan alarm sisteminin yanlış çalışması veya alarm eşiğinin çok düşük olması olduğu söylenebilir.

Panik Bozukloğunun nedenini açıklayan iki bilimsel görüş vardır:

  1. Panik Bozukluğu, beynizimde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormanlarının anormal çalışması sonucu oluşmaktadır.
  2. Panik Bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan ve tamamen ‘doğal ve zararsız’ olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda da ‘kal krizi geçiriyorum, öleceğim’, ‘felç olacağım’ şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur.

   PANİK BOZUKLUĞUNUN TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR?

   Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar:

  1. İlaç Tedavisi
  2. Bilişsel-davranışçı tedavi

İlaç Tedavisi:

Panik Bozukluğunun tedavisinde, beyin sinir hücrelerindeki bozuk olan hormon faaliyetlerini düzelterek Panik Ataklarını önleyen ilaçlar kullanılmaktadır. Halen, ülkemizde bu hastalığa iyi gelen oldukça fazla sayıda ilaç bulunmaktadır.

Bilişsel-davranışçı tedavi:

Bu tedavi yönteminde iki amaç vardır:

  1. Hastanın, aslında tamamen ‘zararsız’ olan Panik Atağı belirtileri hakkındaki yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi ve hastanın bu belirtileri ile korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır.
  2. Panik Atağı geleceğinden korktuğu için tek başına bulunmaktan kaçındığı yer ve durumlarla aşamalı bir şekilde tekrar karşılaştırılması, böylece korkuların ‘üstüne gitme’si sağlanarak korkularını yenmesi amaçlanır.

Bu tedavide doktor hastasına dışarıya çıkma, pazara gitme, taşıt araçlarına binme gibi hastanın, korku ve panikler nedeniyle yapamadığı etkinlikleri bir plan dahilinde en basitlerinden başlayarak ‘alıştırma ödevleri’ olarak verir. Hasta basitleri yapabilir hale geldikçe zorlarına geçerek bütün korkulan durumlar bitinceye dek alıştırmalar sürdürülür.

En iyi sonuç, bu iki çeşit tedavinin birlikte uygulnaması ile alınmaktadır.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

ONLAR ERDİ MURADINA

Ayşe ve Hayrettin Topçu’nun güzel kızı Ayser ile Hamide ve Aydın Gündoğdu’nun yakışıklı oğlu Ayhan, …

Bir yanıt yazın