Perşembe , 18 Nisan 2024

2019’A 2018’DEN DEVRALDIĞIMIZ TRAVMAYLA GİRİYORUZ

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak 2018 yılındaki gelişmeleri değerlendirdiği basın toplantısında şunları söyledi: 

SARAY MİLLETTEN KOPTU

2018’in sonuna geldik. Yılsonları hem bir yılın muhasebesinin yapıldığı, hem de önümüzdeki yıllara ilişkin umutlarımızın tazelendiği dönemlerdir. Saray 2018 yılında ekonomiye ilişkin kendi değerlendirmesini yapıyor. Tabi bu değerlendirmeler içinde; borca batırılan milletin evinin tapusunu, arabasının ruhsatını bankalara kaptırma korkusuyla yaşamaya başladığını; borca batırılan çiftçinin toprağını ekemez hale geldiğini; vatandaşın hayat pahalılığı altında inim inim inlediğini; dövizle borçlandırılan firmaların ardı ardına konkordato ilan ettiklerini; işsizlerin kendilerini yaktıklarını; çocuğuna pantolon alamayan babanın çaresizlikten canına kıydığını duymuyoruz. 

Saray Damadı Bakan, milletle adeta alay ederek, “2018’de ekonominin güçlü bir performans yakaladığını” söylüyor. Hayatında yokluk, yoksulluk görmemiş, kayınpederinden torpilli Bakan’ın bu sözleri, Saray mensuplarının milletten nasıl koptuklarını açıkça ortaya koyuyor. 

ONLARA HER GÜN GÜZEL AMA VATANDAŞ İÇİN 2018 ZOR GEÇTİ

Kayınpeder ise teröre yardım ve yataklıktan tutukladığı, “bu fakir bu görevde kaldıkça göndermem” dediği papazı ABD başkanının emriyle Türkiye’den Oval Ofis’e 24 saat içinde gönderdiği tarihi milat almış. Bir yılda 12 ay olduğunu unutmuş ekonomiyi bu tarihten itibaren ortaya çıkan gelişmelerle değerlendiriyor. Ama sıkıntı içinde olan milletimiz bir yılda 12 ay olduğunu, 12 ayda 365 gün olduğunu gayet iyi biliyor. Bu 365 günde neler yaşadığını da gayet iyi biliyor. Tabii kilosu 4 bin TL’lik çayları içeceksiniz, efulilerle, badem unlarıyla besleneceksiniz, tabi bunu yapan Saray ahalisi için her gün güzeldir, her yıl güzeldir.

Ama 2018 evine ekmek götürmekte zorlanan, harçlık veremeyeceği için çocuklarından kaçan, doğalgaz yakmamak için evinde kazak üstüne kazak giyerek oturmak zorunda kalan, iki günde bir sofrasına bir kap et yemeği koyamayan, üniversite mezunu olup iş bulamayan, evlenemeyen, hayal kuramayan, gelecek umudunu yitiren, iş kuyruklarında bekleyen yüz binlerce vatandaşımız için gerçekten çok zor bir yıl oldu.

2018’i değerlendirirken önce şunu belirtmemiz gerekiyor: Bir kere kriz bitmedi ve Türkiye 2019’a maalesef 2018’den devir aldığı derin bir travmayla giriyor. 2018 Türk ekonomisinde risk ve belirsizliklerin arttığı ciddi bir yıl oldu. Türk Lirasının değeri dolar karşısında, avro karşısında tarihi düşüşler yaşadı. Faizler sıçradı, Türkiye’nin risk primi olağanüstü seviyelere çıktı.  

ARJANTİN’DEN SONRA PARASI EN ÇOK DEĞER KAYBEDEN ÜLKEYİZ

2017 sonunda vatandaşımız elindeki bin lira ile 265 dolar alabiliyordu. Döviz büfesine gittiği zaman 265 dolar alabiliyordu. Şimdi aynı bin TL ile sadece 188 dolar alabiliyor. Yani TL, dolar karşısında yüzde 29 değer yitirmiş. Hani diyor ya “Ekim ayından itibaren rahibi serbest bıraktıktan sonra, TL şöyle değerlendi, böyle değerlendi…” Yılın tamamına bakınca TL yüzde 29 değer yitirmiş. Böyle baktığımızda TL bugün IMF’yle anlaşma yapmak zorunda kalan Arjantin’den sonra, kendi ligindeki ekonomiler arasında, en fazla değer kaybeden para.

Ekonomide işlerin iyi gitmediğinin bir diğer göstergesi de ülkelerin borçlarını ödememe riskine karşın yapılan sigorta primi, yani piyasadaki tabiriyle CDS dediğimiz primler. Bunlarda da olağanüstü artışlar bu yıl yaşandı. 1 milyon dolarlık borç için sene başında Türkiye 16 bin 600 dolar sigorta primi ödüyordu. Şimdi bu 36 bin 500 Dolara çıkmış arkadaşlar. Artış yüzde 120. Burada da aynı ligde olduğumuz ekonomiler arasında maalesef yine Arjantin’le beraber ilk ikideyiz. 

EN YÜKSEK FAİZİ VEREN ÜÇÜNCÜ ÜLKEYİZ

2018’de ekonomiye duyulan güven de çakıldı. Ekonomik Güven endeksi kriz yılı olan 2009 seviyelerine kadar gerilemiş vaziyette.  Ticari kredi faizleri sene başında yüzde 18’di. Şimdi % 56 artışla yüzde 28 seviyesine geldi. İki yıllık devlet tahvili faizi ise sene başında yüzde 13’tü şimdi ihalelere yapılan tüm müdahalelere rağmen yüzde 20 seviyelerinde.Merkez Bankasının politika faizi ise yüzde 8’den yüzde 24’e çıktı. Politika faizleri itibariyle bakıldığı zaman arkadaşlar dünyada politika faizi en yüksek üçüncü ülkeyiz. Bizim önümüzde yine Arjantin var, bir de Surinam var. Ondan sonra üçüncü Türkiye.  

2009 KRİZİNDEN BU YANA İLK KEZ YATIRIMLAR GERİLEDİ

Özetle, 2018 ekonomide risk ve belirsizliğin arttığı, hukukun tepelendiği, can ve mal güvenliği endişelerinin arttığı, güvenin kaybolduğu bir yıl oldu. Artan risk ve belirsizlik yatırım iştahının kaybolması demektir. Yatırımcının ürkekleşmesi üretimin durması, ekonominin küçülmesi demektir. Nitekim, 2018’in üçüncü üç aylık döneminde 2009 krizinden bu yana ilk defa yani 34 çeyrek sonra, yatırımlar ilk kez geriledi. Türkiye’de yapılan yatırımlar ilk kez geriledi. Aynı dönemde, mevsim ve takvim etkilerinden arındırdığımızda Türkiye yüzde 1,1 küçüldü. Ekonomi durgunluğa ilk adımını attı. İki çeyrek üst üste bu böyle devam ederse biliyorsunuz resmen ekonominin resesyonda olduğu anlamına geliyor. Ama banka kredilerine, diğer öncü verilere baktığımız zaman herkes dördüncü çeyrekte de ekonominin belki de bugünkünden, bu çeyrekte olandan çok daha hızlı daralmaya devam edeceğini öngörüyor. Dolayısıyla ekonomi resesyona girmiş vaziyette.  

Ama bu sadece bu değil, ekonomik daralmaya ek olarak ortada yüksekte bir enflasyon var. 2018 Kasım ayında enflasyon yüzde 20,8.  Geçtiğimiz yıl sonunda bu yüzde 11.9’du. Üretici fiyatları ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği döneminde üstüne çıktı. Hani hep bir nereden nereye diye bir hikayeler anlatılıyordu. İşte nereden nereye bu. Döndük dolaştık aynı yerin hem de birazda üstüne geldik. Dünyada en yüksek enflasyona sahip 10 ülkeden biriyiz. Rakiplerimiz kim mi? Liberya, Sierra Leone, Angola ve tabi yine Arjantin. Vatandaşlarımızın çarşıda, pazarda, mutfakta yaşadığı gerçek enflasyon ise bu rakamlara yansıyanın çok üzerinde.  

TÜRKİYE, BAŞKANLIKLA FİLMİ 10 YIL GERİYE SARDI

Milli gelirimiz eriyor. 2018’de dolar cinsinden milli gelirimiz tam 88 milyar dolar düştü. Bunu nereden mi alıyorum? Hani hayali falan diyorlar ya, bunu kendi programları söylüyor, 763 milyar dolar olacakmış. 2008’de dolar cinsinden milli gelir 765 milyar dolardı. Bu rakam, aynı zamanda Türkiye’nin filmi 10 yıl geriye sardığını gösteriyor. Gerileme özellikle Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçildikten sonra ben farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım açıklamasıyla başlayan ucube tek adam parti devleti sistemine geçiş sürecinin sonunda çok daha belirginleşiyor. 2014’te 935 milyar dolar olan milli gelir 4 yılda 172 milyar dolar geriliyor. Yani bu Başkanlık sistemi bize yaramıyor.  

VAAT HESABA UYMAZSA HESAP VAADE UYSUN

Bu arada yanlış politikalar sonucunda artık ilk 10 ekonomiye mevcut kriterlerle girme imkanımız kalmadı. O zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı hesapları satın alma gücü paritesiyle yapmaya çeviriverdi. Yani dedi ki “vaat hesaba uymazsa, biz hesabı da vaatlerimize uydururuz.” Milletin satın alma gücü eriyip gidiyor; Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı sıkılmadan satın alma gücünden bahsediyor. Herhalde Saray efradının satın alma gücünden bahsediyor. Boşuna demiyoruz bunlar milletten koptu, bulundukları mahalleden zengin mahallelerine taşınınca mahalledeki eski komşularını unuttular.

ASGARİ ÜCRET 422 DOLARDAN 381 DOLARA DÜŞTÜ

Daha düne kadar Emeklilikte Yaşa Takılanların haklarını vermeyenler, bugün bu sabah daha Cumhurbaşkanı Yardımcılarının ve bakanlarının emeklilik haklarını bir kararnameyle çözüverdiler. Geçtiğimiz hafta açıklanan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanının kendi meclis grubunda alkışlarla onaylattığı yeni asgari ücrete de bir bakalım:

2018 asgari ücretinin açıklandığı tarihte yani bu senenin asgari ücretinin açıklandığı tarihte bir asgari ücretli eline geçen parayla 422 dolar alıyordu. Yeni açıklanan 2 bin 20 TL’lik asgari ücretle ancak 381 dolar alabiliyor. Niye dolarla hesap yapıyorsun diyeceksiniz? Bu kadar ekonomiyi dolarize ederseniz hesapları da dolarla yapmak lazım. Şimdi bizim dediğimiz 2 bin 200 TL’ydi hatırlayın. 2 bin 200 TL’yi veremeyince hemen bir 0’la 2’yi yer değiştirmişler 2020 lira verip algı yönetimi yapıyorlar sanki bizim söylediğimizi vermiş gibi. Ama bırakın reel artışı bu asgari ücret yanlış politikaların asgari ücretlinin gelirinde yarattığı erozyonu telafi etmekten bile uzak.  

İŞSİZLİK MİLLETİN DERDİ, SARAYIN DEĞİL

Şimdi vatandaşa soralım ekonomide canını en çok yakan nedir? Anketlere bakıyoruz, nereye bakarsak bakalım birincisi hayat pahalılığı, ikincisi de işsizlik. Vatandaşına iş imkanı sağlayamayan bir ekonomide kalkıp bu işleri siz ekonomi nasıl gidiyoru kurlarla, faizlerle değerlendirmeye kalkarsanız çok açık söyleyeyim ya faiz lobisinin mensubusunuzdur ya da onların yandaşısınızdır. Hayat pahalılığında durumu biraz önce anlattım. Ancak işsizlikte de durumumuz oldukça kötü… Mevsim etkilerinden arındırarak baktığımızda işsiz vatandaşlarımızın sayısı geçen yılın sonundan bu yana yarım milyon kişi artmış. Eylül sonunda ülkede 3 milyon 676 bin kayıtlı işsiz var. Bunlara iş bulamadığım için artık iş aramıyorum diyenler dahil değil. Bunu dahil ettiğimiz zaman rakam 6 milyonlara ulaşıyor.

Ana babaların umudu bin bir emekle büyüttükleri gençlerimizin her 100’ünün 22 tanesi işsiz. Yani beşte birinden fazlası işsiz. Türkiye’de her üç işsizden 1’i de üniversite mezunu. Manzara bu. Okutuyoruz, harcama yapıyoruz ama iş veremiyoruz. Ama tabi Saraya baktığımız zaman onların bu işsizliği görmesi mümkün değil. Çünkü orada işsizlik yok. Birkaç yerde birden yönetim kuruluğu üyelikleri, makamlar, arabalar saray ahalisi için sıradan işler. İşte bu Saray halkı Beştepe’den milletimize dürbünü ters tutarak bakıyorlar, olanı biteni göremiyorlar. Onların sesini mesafe uzak olduğu için duyamıyorlar. Millet bağırıyor ama bu ses saraya ulaşmıyor.  

SARAY REJİMİ İSTİKRARSIZLIK GETİRDİ, FATURA VATANDAŞA ÇIKTI

Rakamlar iktidarın halka daha fazla refah getireceğiz, istikrarı sağlayacağız diyerek getirdiği ucube Saray rejiminin, ülkeye istikrarsızlıktan başka bir şey getirmediğini, bir tek kendilerine ve ortaklarına fayda sağlandığını, faturanın da vatandaşa çıktığını açık seçik gösteriyor. Biz esnafın durumunu anlatıyoruz, Saray diyor ki, “esnafın durumu iyi” ama hemen arkasından krizde olan esnafın durumunu düzeltmek için aldıkları pansuman tedbirlerini açıklamaya başlıyorlar. Ben de esnafın durumunu bir iki rakamla anlatayım. Bunlar hayali rakamlar değil. Bunlar Türkiye Bankalar Birliği’nin rakamları. Bu yılın Ocak-Ekim döneminde protesto edilen senetlerin tutarı, geçen yıla göre yüzde 42 artmış 15 milyar TL’ye çıkmış. Bankalarda tahsili gecikmiş alacakların tutarı son bir yılda yüzde 46 artmış. 24 Aralık itibariyle, 93 milyar 182 milyon TL’ye çıkmış. 2018’de yaşanan konkordato furyası cabası. Kimse kimseye borç ödemek istemiyor. Vatandaşın da şirketlerin de bilançoları her geçen gün biraz daha bozuluyor.

İSTANBUL’DA SEÇİMİ KAYBEDECEKLERİNİ GÖRDÜLER

Tüm bunlara ilave olarak, Sarayın artan seçim gerginliği de riskleri artırıyor. 31 Mart’ta milletten göreceği sarı kart Sarayın kimyasını bozuyor. Adil ve eşit şartlarda bir seçim yapılmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Tarafsız yayın yapan FOX TV ve Halk TV’ye yayın yasağı getiriliyor, milletvekillerinin kürsü dokunulmazlığı yok sayılıyor, davalar suç duyuruları yapılıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı seçim süresince hiçbir yasağa tabi olmadan, hiçbir sınırlamaya tabi olmadan Cumhurbaşkanlığı makamının sahip olduğu sınırsız devlet imkanlarını kullanacak. Yüksek Seçim Kurulu bu yönde karar veriyor.

Anayasa çiğneniyor Meclis Başkanı istifa etmeden aday olmasının önü açılıyor. Etrafında korumalar, vatandaş ona ulaşamayacak o İstanbul’da kampanya yapacak Meclis Başkanı olarak. Bu aslında iki şeyi gösteriyor. İstanbul’da seçimi kaybedeceklerini artık görüyorlar, Meclis Başkanlığını bari kaybetmeyelim diyorlar.

EKONOMİMİZ UÇURUMUN KENARINA GELDİ

Seçim adaletinin askıya alınmasına dönük tüm bu gelişmeler ekonomide, bunun altını çizmek istiyorum, ekonomide oyuncuların ileriye dönük risk algılarını, belirsizlik algılarını olumsuz yönde etkiliyor. Bunun ortaya çıkarttığı politik risk şu anda bölgemizde yaşamakta olduğumuz jeopolitik risklerle birleştiğinde Türkiye’ye ilişkin kaygıları daha da artırıyor. Bu daha yüksek faiz demek, daha yüksek CDS demek, daha büyük sıkıntılar demek. Bütün bunlar aslında son 16 yılda dolarkolik hale getirilen, borca batırılarak şişirilen ekonomimizin artık uçurumun kenarına geldiğini ortaya koyuyor.

CAMİ AVLUSUNDA “FAİZE KARŞIYIZ” DİYORLAR AMA FAİZ LOBİSİNE HİZMETTE SINIR TANIMIYORLAR

2018’de ucube tek adam parti devleti rejiminin ilk bütçesini de gördük.  Gerek hazırlanışı, gerek TBMM’de görüşülmesi, gerekse de hedefleri itibariyle getirilen bütçe de aynen rejimin kendisi gibi bir ucube. Bütçeden millete hizmet etmek için verilen ödenekler gelecek yıl sadece yüzde 13 artıyor. Buna karşılık faizcilere yapılacak olan ödemeler için verilen ödenekler yüzde 54 artıyor. Geçtiğimiz yıl her 100 liralık vergi gelirinin 10 lirası faizciye giderken bu yıl, yani 2019’da her 100 liralık vatandaştan aldığımız vergi gelirinin 15 lirası faizcilere gidecek. Cami avlusunda faize karşıyız diyen bu iktidar; faiz lobisine hizmetkar olmakta sınır tanımıyor. Ucube sistemin ilk bütçesiyle milletin alın terini de faiz lobilerine akıtıyor. Ne demişti? “Bu kardeşinize oy verin faizler ne olacak görün”. Gördük işte.

IMF İLE ANLAŞMA İÇİN ÇOKTAN DÜĞMEYE BASILMIŞ

Ben bir süredir ekonomide yaşanan sıkıntıların, ülkemizi hızla IMF kapısına götürdüğü konusunda hatırlayacaksınız buradan, bu kürsüden uyarılarda bulunuyorum. Meğer Saray IMF’yle anlaşma için çoktan düğmeye basmış. Bu konuda emareler giderek artıyor. IMF’nin Türkiye’ye krizden çıkış için yol gösterici yardımlarda bulunduğuna dair ibarelerin artık yatırımcı raporlarına geçtiğini söylemiştim. Her şeye cevap yetiştirmeye çalışan Saray geçtiğimiz hafta söylediğim her şeye cevap yetiştirmeye çalışan saray bir tek buna hiçbir cevap vermedi. Bu konuyla ilgili tık yok. Tekrarlıyorum, siz IMF ile söz kesmişsiniz, nişanı ve nikahı birlikte 31 Mart’tan sonra yapacaksınız. Anlaşılan Saray seçim kazanmak için önce ekonominin tüm dengelerini dağıtacak, ondan sonra da bu işi toplama görevini IMF’ye havale edecek. 

TÜRKİYE EKONOMİDE ARJANTİN’LE BİRLİKTE ANILIYOR

Yanlış politikalarıyla ekonomiyi dolarkolik eden ve dışarıdan emir alır hale getiren ve krize sokan bu iktidar, önce suçu hatırlayın dış güçlere yıktı. Sonra pansuman tedbirleriyle, aspirin tedavisiyle bu işi geçiştirmeye çalıştı. Onun sonrasında da acaba bu sorunları görmezden gelerek bu sorunları çözebilir miyim ya da vatandaşın bu sorunları unutmasına neden olabilir miyim diye düşündü. Şimdi bu sorunları çözmeden seçim ekonomisine başvurdu. Bu sorunları çözmeden açılıp saçılmanın neticesinde içilecek ilacın dozu her geçen gün biraz daha ağırlaşacak. Bu ilacı kim içecek? Saray değil vatandaş içecek.

Bakın şu anda Arjantin ile beraber Türkiye tüm ölçütlerde biraz önce söyledim en kötü, en kırılgan ekonomi. Arjantin IMF kapısında. Arjantin’e IMF’nin yazdığı reçeteden birkaç tane başlık sunayım. Diyor ki, sıkı bütçe politikası uygulayacaksın. Ne demek sıkı bütçe politikası? Maaşı, ücreti artırmayacaksın. Buna karşılık ihracata ilave vergi koyacaksın, servet ve gelirlere ilave vergi koyacaksın, enerjiye verdiğin destekleri sıfırlayacaksın, bütçe harcamalarını keseceksin. Yetmez bir de sıkı para politikası uygulayacaksın. Bunun sonucunda faizleri olağanüstü yüksek seviyelere çekeceksin. Bugün Arjantin’de faizler ne kadar biliyor musunuz Merkez Bankasının politika faizi? Yüzde 60. Bunun Arjantin halkının üzerindeki etkilerini aslında son katıldıkları G20 toplantısında görmüş olmaları lazım. Sokaklarda bunun etkisini görmeleri lazım.  

YAPTIKLARI SADECE ASPİRİN VE PANSUMAN TEDAVİSİ

Bunları söylememizin üzerinden aylar geçti. İsrafı azaltmak nerede, daha da arttırdılar. Dolarla devlette iş görmeyin, ihaleleri dolarla yapmayın dedik çıktılar Dolarla, Euro’yla milletten borçlanmaya kalktılar. Yaptıkları sadece aspirin ve pansuman tedavisi. Benim son sözüm aziz milletime… Türkiye’nin çok büyük bir ekonomik potansiyele sahip olduğunu bilelim. Bu ülke iyi yönetildiği zaman başaramayacağı hiçbir şey yok. Bu ülkenin tarım toprakları hepimizi doyurabilir. Bu ülkenin sanayisi, hizmetler sektörü tüm gençlerimize iş verebilir. Ama bu iktidarın elinde, hukuk tanımayan bu iktidarın elinde ülkemiz her gün savruluyor, her gün patinaj yapıyor.

VATANDAŞLARIMIZ 31 MART’TA İKTİDARA “KENDİNE GEL” DİYECEK Keçiören’deki bir apartman dairesinden milletin vergileriyle yapılan Beştepe’deki Saray’a taşınan AKP Genel Başkanı milletimizi unuttu. Yaklaşan sandık kibir abidesine dönüşen bu iktidara bir uyarı yapma fırsatıdır… Sandıkta milletimizin göstereceği bir sarı kart “kibir abidesi” Saraya ve onun bekçisine kendilerine gelme fırsatını verecektir. Ben milletimizin bunu yapmak için artık sabırsızlandığını görüyorum. Sözlerimi tamamlarken siz basın mensuplarımızın ve tüm milletimizin yeni yılını kutluyor, 2019’un 2018’den daha iyi bir yıl olmasını diliyor; ülkemizde Martın sonu Bahar olacak diyorum.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

DİKTAŞ’TAN ÇOCUKLARA BAYRAM HEDİYESİ

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla Çorluda Millet Bahçesi ve Cumhuriyet Parkını Çorluspor …

Bir yanıt yazın